İcrâlık Gümüşhane Ramada Otelin Sahibi Zekai Araz Kimdir?

Gümüşhane’ye gidip de Zekai Araz’ı tanımamak, Zekai Araz’la sohbet etmemek büyük eksiklik olurdu.

İnanılmaz bir başarı hikâyesi.

İnanılmaz bir renkli kişilik.

Gezi öncesi eski milletvekilimiz Tahsin Tarhan’a bir telefon konuşmamızda “Senin memlekete, Gümüşhane’ye gidiyoruz” deyince, “Ramada Otel’de kalacaksanız, mutlaka sahibiyle tanışın, yaşam mücadelesini dinleyin” önerisinde bulunmuştu.

Otele giriş yaptığımızda sordum, Ankara’daymış, bugün yarın gelecek notunuzu iletiriz dediler.

Oteldeki son günümüz…

Baktım, bize ayrılan kahvaltı masasının başında ayakta duran bir bey heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor.

“Otelin sahibi Zekai Bey bu olmalı” dedim kendi kendime.

Tanıştık, biz o gün Bayburt’a gidecektik, dönünce akşam yemeğinde beraber olmaya karar verdik.

Akşam tam saatinde masadayız, Zekai Bey’in yanında ben, karşısında Sami Pekdemir var.

Bir dokunduk, başladı anlatmaya.

Ne hikâye!

Çok çalışarak, savaşarak, sürekli mücadele ederek süregelen bir yaşam.

Herkesin şapka çıkaracağı bir “girişimcilik” öyküsü.

Aslında Zekai Araz’dan dinleyeceğimiz hikâyenin ipucunu, otelin salonunun bir köşesinde daha ilk gün görmüştüm.

Eski bir ayakkabı boya sandığı…

Hemen gerisinde Zekai Araz’ın büyük boy bir fotoğrafı…

Ve fotoğrafın üstünde bir not: “AYAKKABI BOYACILIĞINDAN 5 YILDIZLI OTEL SAHİPLİĞİNE”

İşte ayakkabı boyacısı çocuğun o başarı hikâyesi!

Zekai Araz, 8 Ocak 1958’de Gümüşhane’nin Torul İlçesi Harmancık Köyü’nde dünyaya gelir.

Gözleri görmeyen babasına küçük yaşlardan itibaren rehberlik eder.

Bir gün canı çok dondurma çeker, amcasından dondurma parası ister, bunu duyan babası çok kızar ve Zekai’yi iyice pataklar, “Sana verdiğim harçlıkları doğru harca, amcan da olsa kimseden para isteme, fazla harcamak istiyorsan kendin kazan” diye nasihat eder.

Babasının bu dayağı ve nasihati, küçük Zekai için dönüm noktası olur.

Harçlıklarından biriktirdiği 2.5 lira ile eski bir boya sandığı alır ve Torul çarşısının bir köşesinde ayakkabı boyamaya başlar.

Boyacılıktan kazandığı parayla ikinci el bir bisiklet satın alır ve çocuklara 25 kuruşa kiralamaya başlar.

Hem boyacılık, hem de bisiklet kiralamadan kazandığı parayla işi büyütür, ikinci bir bisiklet daha satın alır.

Henüz ilkokula başlamamıştır, ama iyi para kazanmaktadır ve her gün bir külah dondurma alabilmektedir.

Küçük Zekai, okul hayatı boyunca ayakkabı boyacılığı ve bisiklet kiralama işini sürdürür.

İlkokulu bitirir, ortaokulu bitirir, liseyi bitirir, kafasında hep daha ilerisi vardır.

Liseyi bitirir bitirmez sınava girer, sürücü ehliyetini cebine koyar, borç harç otomobil satın alır, Gümüşhane-Trabzon arasında yolcu taşımaya başlar.

Böylece bir rüyasını daha gerçekleştirir.

Zekai Araz bütün bunları yaparken eğitimini de ihmal etmez.

Üniversite sınavına girer, ODTÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü’nü kazanır, ancak terör nedeniyle kaydını yaptıramaz.

1976’da Gümüşhane’de açılan Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü’ne girer, mezun olunca Sivas’ın bir köyüne öğretmen olarak atanır.

Öğretmenlik için gittiği köyde maddi durumu iyi olmayan çocukların kitap, defter, çanta ihtiyaçlarını giderir, okumaları için destek olur.

Beş yıllık öğretmenlik serüveninin ardından meslekten istifa ederek yeniden ticarete başlar.

Otomobilini satarak aldığı kamyonla Trabzon’dan İran’a yük taşımacılığı yapar.

Gece gündüz yollardadır, iyi para kazanır.

Bir süre sonra nakliye işini de bırakır, kamyonunu satar, daha kalıcı ticari işlere yönelir.

Lastik, akü, MKE tabanca mermisi ve dinamit bayiliği; zincir ve inşaat malzemesi ticareti…

2001 ve 2004 yıllarında kurumlar vergisinde Gümüşhane şampiyonu olur.

Derken bütün işlerini “Arazlar A.Ş.” bünyesinde toplar, 5 yıldızlı RAMADA otelini yapar ve yıllar önce başladığı inşaat işlerini de sürdürür.

“Geldiği yeri bilmeyen, geleceğe hizmet edemez”

Zekai Araz, başarısının sırrını şöyle açıklıyor:

“Başarının birinci şartı çok çalışmaktır. Ne yaptığını bilerek çalışmaktır. Hayatım boyunca daha beş gün tatil yapmadım. Paranın nasıl kazanıldığını ve nasıl harcanması gerektiğini çok iyi bilirim. Kazandığı paranın değerini bilmeyen kısa zamanda piyasadan silinir gider. Fiyatı daha uygun olduğu için kendime hep sezon sonlarında kıyafet alırım.

Ben para kazanmayı hep bir keyif ve topluma hizmet aracı olarak görüyorum. Kazandığımın yüzde 30’unu fakir fukaraya, hastaya ve öğrenciye harcarım. Çünkü geldiğim yeri, onların çektiği sıkıntıyı iyi biliyorum. Geldiği yeri bilmeyen, geleceğe hizmet edemez, benim hayat anlayışım budur. Geldiğim yeri unutmamak için de, 2.5 liraya satın aldığım ayakkabı boyası sandığını otelimin bir köşesinde sergiliyorum. Çünkü bizim geldiğimiz yer bu boya sandığı. Biz boyacılıktan, yoksulluktan geldik. Yoksulluğun ne olduğunu iyi biliriz. Bu sandık benim yarım asrı geçen hayat hikâyemin başlangıcıdır. Boyacılıktan bu günlere geldik. Hiçbir gün patron olmadım. Hep çalıştım. Kimseye yukarıdan bakmadım.”

Zekai Araz, bu başarı hikâyesini, davet üzerine gittiği üniversitelerde gençlere de anlatıyor.

Gençlere, azim ve akılla çalışmalarını, basit de olsa para kazanma yollarını denemelerini, ülke çıkarlarını kendi çıkarlarından önde tutmalarını öneriyor.

Alevi değil, ama Alevi Dernekleri Federasyonu 2’inci başkanı

Yazımın başında, “çok renkli bir kişilik” dedim ya, şimdi size Zekai Araz’ın farklı bir yönünü daha anlatayım.

Bir kart uzattı, baktım üzerinde “Zekai Araz Alevi Dernekleri Federasyonu 2’inci Başkanı” yazıyor.

“Başarılar… Çalışmalarınız nasıl gidiyor?” diye sordum.

“Ben Alevi değilim ki” diye söze girdi, “federasyon çatısı altında Alevi olmayan tek kişi benim…”

“Tamam da, madem Alevi değilsiniz, ne işiniz Alevi federasyonunda?”

Cevabı ilginç:

“Aleviler çok horlanıyor. Üzülüyorum… İnancı ne olursa olsun, hiçbir insan horlanmamalı. Din, etnik kimlik, bana ne bunlardan. İnsan olsun yeter. Bir Sünni olarak destek vermek amacıyla Alevi federasyonunda görev aldım.”

Gelelim Zekai Araz’ın İtalyan kökenli olmasına

Yemekte sohbetimizin sonuna doğru yaklaşıyoruz.

Hepimiz Zekai Araz’ın anlattıklarından çok etkilenmiş durumdayız.

Aramızda samimiyet de ilerledi, hatta bir ara Sami (Pekdemir) “Bu anlattıkların inanılmaz şeyler. Atmıyorsun değil mi?” diye takıldı.

Bizim huyumuzdur, yeni tanıdığımız kişilerin kökenini de araştırırız.

Konuşuruz konuşuruz sonunda “Nerelisin? Kökün nereli?” diye sorarız.

Sami de öyle yaptı.

Zekai Bey, önce “Gümüşhaneliyim, Torul İlçesi’nden” diye geçiştirmeye kalktı.

Sami “Buradakiler de bir yerlerden geldi, Ermeni kökenli var, Rum kökenli var, Türk kökenli var” diye üsteleyince, Zekai Bey hepimizi şoke eden bombayı patlattı.

“Tamam öyleyse, bakın burada ilk kez açıklıyorum, ben İtalyan kökenliyim…”

Haydaaa…

Bizim hayret dolu bakışlarımız arasında başladı anlatmaya:

“Benim dedemin dedesinin dedesinin dedesi bu bölgeye İtalya’dan göç etmiş. Bizim sülalenin bir kısmı Gümüşhane’ye bir kısmı da Van tarafına yerleşmiş. Soyadı kanunu çıkınca bir kısmımız ‘Venedik’ soyadını almış, bu soyadı hâlâ devam ettirenler var, biz Venedik soyadını tercih etmedik Araz’ı aldık. Hepimiz bir taraflardan geldik, şimdi Türk’üz.”

Vay canına!

Hepimiz şaşkınız.

Her şey aklımıza gelirdi de, Gümüşhane’de büyük bir başarı hikâyesinin kahramanı Zekai Araz’ın “İtalyan kökenli” olacağı hiç aklımıza gelmezdi.

                                    M.  TANZER ÜNAL